Sayfalar
Bakır
Bakır Nedir?
Atom numarası 29, yoğunluğu 8,95 olan, 1084 °C'ye doğru eriyen, doğada serbest veya birleşik olarak bulunan, ısı ve Elektriği iyi ileten, kolay dövülür ve işlenir olduğundan eski çağlardan beri türlü işlerde kullanılan, kızıl renkli Elemente Bakır denir. (simgesi Cu)dur. Bakırın rengi kızıla yakın kahverengidir.
Bakır, yüksek Elektrik iletkenliği ile elektrik ve Elektronik sektöründe, ısı iletkenliği ile soğutma sistemlerinde, paslanmaz özelliğinden dolayı kaplama malzemesi olarak kullanılan bir Maddedir. Bakırın kaynak işlerinde, metalürjide ve bronz üretiminde de önemli yeri vardır.
Bakır insanların eski çağlardan bu yana çeşitli amaçlarla kullandığı ve günümüzde de sanayiinin temel hammaddeleri arasında yer alan önemli metallerden biridir. Endüstride bakırın önemli rol oynamasının ve çeşitli alanlarda kullanılabilmesinin nedeni, çok değişik özelliklere sahip olmasıdır. Bakırın önemli özellikleri arasında yüksek elektrik ve ısı iletkenliği, aşınmaya karşı direnci, tel çekilebilme ve dövülebilme özelliği, paslanmaz özelliğine sahip oluşu sayılabilir. Ayrıca bakır alaşımlarının sanayide çok değişik uygulamaları vardır.
Bakırın doğada bulunuş şekilleri
Bakır doğada az miktarda nabit, genellikle sülfürlü, oksitli ve kompleks halde bulunur.
Bakırın kullanım alanları
Bakır, üstün fiziksel ve kimyasal özelliğinden dolayı endüstride yaygın olarak kullanılmaktadır.
Kırmızımsı bir metal olan bakır, doğal ortamda, kayalarda, toprakta, Suda ve Havada bulunur. Kolayca şekil alabilmesi ve bükülebilmesi nedeniyle bozuk paraların, elektrik tellerinin ve Su borularının yapımında kullanılmaktadır. Bakır ayrıca tarımda fungusit (bakteri ve mantar öldürücü) olarak, göllerde ve depolarda algisit (alglerin gelişmesini önlemek) olarak kullanılmaktadır.
Bakır ayrıca doğada Bitkilerde ve hayvanların vücudunda bulunur. Hayvan ve insanda özellikle karaciğerde depolanır (1.5 gram kadar). Tarımda çok fazla miktarda kullanılırsa Bitkilerin büyümesini engeller, bunu demirin yerine geçerek yapar. Bilinen tüm Canlılar için esansiyel (olmazsa olmaz) bir elementtir. Ancak çok yüksek dozda uzun süre veya bir defada alındığında Sağlık açısından zararlı olur.
Bakır doğada cevher olarak bulunur ve genelde diğer Elementlerle birliktedir. Bakırın sağlık açısından risk taşımasının nedeni, su tesisatında kullanılan çeşitli malzemelerde bakır kullanılması ve bakır veya bakır kaplı kapların bazı toplumlarda yemek pişirme amacıyla kullanılmasıdır.
Havada veya suda bulunan bakır veya bakır bileşikleri hemen daima toz parçacıklarına bağlı bulunur; dolayısı ile solunum yollarında veya sindirim sisteminde kolayca tutulurlar veya suda bulunduklarında filtrasyon işlemiyle kolayca sudan uzaklaştırılabilirler. Toz veya zerreciklere bağlı olmayan bakır ise suda çözünmeyen formdur ve asıl olarak sağlığı etkileyen bakır budur.
Bakır, yer kabuğunda ortalama % 0,01 mertebesinde bakır bulunur, en çok bulunan Elementler sıralamasında bakır 25 nci sırada yer almaktadır. Magma tabakasından yukarıya, yerkabuğuna doğru Sıvı sızması sonucu ağır metal sülfürleri ayrışır, en çok rastlanan kalkopirit Minerali de , CuFeS2 (%34,6 Cu) , primer olarak bu şekilde oluşmuştur. Kızgın doğal buharların ya da sülfürlü Mineraller üzerine sızan doğal sülfat çözeltilerinin kimyasal etkisi ile oksitlenme ve redüklenme sonucu sekonder olarak oksidli bakır mineralleri ve metalik bakır (nabit bakır) oluşur. Bu nedenle birçok maden yatağında üstteki oksidli bakır mineralleri alınarak derine inildikçe sülfürlü cevherlere ulaşılır. Günümüzde bilinen bakır cevherlerinin yaklaşık % 85' i sülfürlü, % 15' i oksitli minerallerdir. 200 civarında Mineralin bakır ihtiva ettiği, bunlardan 30-40 kadarının doğada daha yaygın bulunduğu bilinmektedir.
Bakırın insanlar tarafından kullanılması çok eski çağlarda başlamıştır. İnsanlar, Bakırı günlük yaşamlarında süs eşyası, silah ve el sanatlarında, mutfak malzemelerinin yapımında kullanmış, uygarlıkla birlikte Bakıra olan ihtiyaç daha da artmıştır. Günümüzde tüketimi 13x106 tonun üzerine çıkan bakır en çok kullanılan ikinci metal durumuna gelmiştir. Gelişmiş ülkelerde kişi başına yıllık bakır tüketimi 10 kg civarındadır. Bu rakam az gelişmiş ülkelerde 1-2 kg arasında değişmektedir.
Bakırın yerine kullanılabilecek bir çok ikame maddesi gündeme gelmiştir. Alüminyum, plastik, fiber-optik gibi malzemeler bakır yerine kullanılmış, ancak bakıra duyulan talepte azalma olmamış, bakır talebinde belirli oranda sürekli bir artış gözlenmiştir.
Dünyada bilinen bakır rezervlerinin, 60 yıl kadar bakır talebini karşılayacak durumda olmasına karşın, büyük madencilik firmalarının arama programlarında bakır en başta gelen madendir.
Yonga Levha Sunta Nedir,Nasıl Yapılır,Nerelerde Kullanılır?
YONGA LEVHA (SUNTA) NEDİR, NASIL YAPILIR?
Yonga levha, odun hammaddesinin dalı,kabuğu gövdesi vs nin farklı çalışma prensibine sahip öğütücülerde küçük parçalara yani yongalara ayrıştırıldıktan sonra bu yongaların tutkal, sertleştirici madde ve hidrofobik özelliğini sağlayan maddelerle karıştırılıp katman katman serpilerek
preslenmesiyle ortaya çıkan ahşap esaslı bir malzemedir. Yonga levhalar, odun veya odunlaşmış bitkisel hammaddelerin kurutulmuş yongalarının sentetik reçine tutkalları ile sıcaklık ve basınç altında yapıştırılması ve biçimlendirilmesi sonunda elde edilen levhalardır. Yonga levhaya ilk üreten şirketin isminden dolayı yaygın olarak sunta denilmektedir.
KULLANIM YERLERİ
Antistatik, çizilmeye, çarpmaya, sürtünmeye dayanıklı, solmaz, temizliği kolay, ucuz, estetik bakımdan kusursuz görünümlü ürünlerdir Suntalamlar. Emprenyelenmiş Dekor Kağıdı ile Sunta' nın (Yonga Levhanın) basınç ve sıcaklık altında birleşimi esasına dayanan teknoloji ile üretilir. Amaç; tüketiciye ucuzluk, sağlamlık ve kullanım kolaylığı sunmaktır. Suntalamlarda (Melamin Kaplı Yonga Levha) Emprenyelenmiş Dekor Kağıdı'ndan farklı renk ve desende ürünler temin edilebilmektedir. Seri üretim dışında kalan, desen ve ebatlar da müşterilerin ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda en kısa sürede temin edilebilmektedir. Suntalamların (Melamin Kaplı Yonga Levhalar) kullanıldığı alanlar, Hacim Bölücüler, Yatak Odası Takımları, Yemek Odası Takımları, Gömme Dolaplar, Banyo Dolapları, Mutfak Dolapları, Bürolar, Butikler, Çocuk Odaları, Genç Odaları, Stüdyolar, Asansörler, Bankalar, Muayenehaneler, Eğitim Alanları, Eğlence Yerleri, Fabrikalar, Fuar Alanları, Kütüphaneler gibi yaşamın her alanında kullanılır.
GAZ HALDEN METAL ÇÖKELTME NEDİR, VAKUM KAPLAMA NEDİR?
GAZ HALDEN METAL ÇÖKELTME
VAKUM KAPLAMA
Vakum kaplamanın arkasındaki fikir oldukça basittir.
İçinde su kaynayan bir çaydanlık düşünün. İçerde buharlaşan su, su buharı halinde çaydanlığın ucundan sabit şekilde çıkmaktadır. Kısa bir süreliğine çaydanlığın ucunu kapatarak içerdeki su buharının basıncı ölçerseniz, suyun kaynama noktasına ulaştığında içerideki basıncın tam olarak 14,7 PSI (pound/inç2), 1 atmosfer (atm) ya da 760 mm-cıva olduğu görülür ki, bu da dışarıdaki havanın basıncıyla tam olarak aynıdır. Sıvı haldeki suyu terk eden su molekülleri tıpkı gaz gibi davranırlar ve sıradan bir gazın yaptığı gibi çaydanlığın iç çeperine bir basınç uygularlar.
Yarattıkları bu basınç sıvının BUHAR BASINCI olarak adlandırılır (bu durumda suyun buhar basıncı). Aynı zamanda SIVININ KISMÎ BASINCI olarak da adlandırılır.
Burada unutulmaması gereken şey şudur: Su kaynama noktasına kadar ısıtılırken, herhangi bir bir sıcaklıkta, suyu terk eden belli sayıda su molekülü birbirlerine ya da kabın duvarlarına çarparak suya geri dönerler ve tekrar sıvı su molekülleri halini alırlar. Herhangi bir sıcaklıkta, (kapalı bir kapta) buharlaşarak sudan ayrılan su molekülü sayısı ile yoğunlaşıp tekrar sıvı haline dönen buhar molekülü sayısı arasında bir denge vardır. Bizim ölçtüğümüz buhar basıncı bu denge noktasında ölçtüğümüz basınçtır.
Sıvıdan ayrılan moleküller ortalama olarak sıvıda kalan moleküllerden daha fazla enerjiye sahiptir. Aksi halde onları sıvı halde tutan kuvvetleri yenerek sıvıdan ayrılmaları mümkün olmazdı! Doğal olarak, suya ne kadar ısı enerjisi verilirse su molekülleri o kadar enerjik hale gelirler. Bu da sıcaklık arttıkça daha fazla su molekülünün su yüzeyinden ayrılarak su buharı haline geleceği anlamına gelmektedir (buhar ve gaz eş anlamlıdır), ve gittikçe daha az sayıda buhar molekülü su haline geri döner.
Kolayca görülebileceği gibi, suyun sıcaklığı arttıkça kabın içindeki BUHAR BASINCI da yükselir.
KABIN İÇİNDEKİ BUHAR BASINCI DIŞARDAKİ HAVANIN BASINCIYLA TAM OLARAK AYNI NOKTAYA GELDİĞİNDE, SU KAYNAMA NOKTASINA ULAŞMIŞ DEMEKTİR.
Bu herhangi bir sıvının kaynama noktasının tanımıdır. Suyun kaynama noktası atmosfer basıncında (1 atmosfer = 14,7 PSI = 760 mm-cıva) 100 0C’ dir (212 °F). Daha düşük sıcaklıklarda buhar basıncı da daha düşük olur.
HER SIVININ BELLİ BİR SICAKLIKTA BELLİ BUHAR BASINCI VARDIR.
Belki şaşırtıcı gibi görünebilir, her KATININ belli bir sıcaklıkta belli bir buhar basıncı vardır.
Bir katının kaynama noktasında, örnek olarak bakırı ele alalım, bakır atomları gaz hale dönüşmek için sıvı bakırı terk ederler. Ve o sıcaklıkta (2336 0C) bakırın buhar basıncı 1 atmosferdir (14,7 psi). Sıcaklık 2336 0C’den aşağı düşerse daha az bakır atomu sıvı yüzeyini terk edecek böylece bakırın buhar basıncı düşecektir.
Katılaşma sıcaklığına düştüğünde (1038 0C) bakırın buhar basıncı çok düşer ama yine de belli bir değeri vardır. Sıcaklık oda sıcaklığına doğru düştükçe basınç neredeyse yok olacaktır. Aslında basınç o kadar azalacaktır ki 1 gram ağırlığında bir bakır damlasının buharlaşması için 1 milyar yıl gerecektir. Bunu bir gram su ile karşılaştırırsak, bu miktarda su oda sıcaklığında 4 saat ya da daha az bir sürede buharlaşacaktır.
İçinde su olan bir kap cam fanusun altına yerleştirilip basınç bir vakum pompası ile düşürülürse, oda sıcaklığında (20 0C) olmasına rağmen kaptaki suyun kaynadığı gözlenecektir. Fanusun içindeki basınç 17,5 mm-cıvaya (Bu değer psi ve atmosfer cinsinden kaçtır?) düştüğü anda suda kabarcıklar oluşur ve kaynar. Bu durum önceden yapmış olduğumuz kaynama noktası tanımını destekler niteliktedir, bir sıvının kaynama noktası sıvı basıncının dış (çevre ya da ortam) basınca eşitlendiği sıcaklık seviyesidir.
Şimdi aşağıda saf aluminyum için verilmiş buhar basıncı şekillerini göz önüne alalım.
Saf aluminyumun kaynama noktası 2056 oC’ dir bu sıcaklıkta buhar basıncı 14,7 psi ya da 760 mm-cıvaya eşittir. 1284 oC sıcaklıkta sıvı aluminyum artık kaynamamaktadır ve buhar basıncı 1 mm-cıvaya eşittir. Aluminyumun erime ısısı olan 660 oC sıcaklıkta buhar basıncı 0,00001 mm-cıvaya kadar düşer.
Aluminyum bir şekilde erime noktasındaki veya daha yüksek sıcaklığa getirilirse ya da bir vakumlu kaba konarak basınç 0,00001 mm-cıvaya düşürülebilirse, tıpkı 20 oC sıcaklıkta ve 17,5 mm-cıva basınçtaki cam fanustaki su gibi, aluminyum da kaynamaya ve buharlaşmaya başlayacaktır.
Buharlaşan aluminyum atomları (tek tip atomlu moleküller) gaz molekülleri gibi davranacaklardır.
HER DOĞRULTUDA DÜZ HATLARDA HAREKET EDECEKLERDİR.
Dahası bir başka açıdan da tıpkı su molekülleri gibi davranacaklardır. Aluminyum molekülleri kendilerinden daha soğuk olan herhangi bir yüzeye temas ederlerse yoğunlaşacaklardır (çökeceklerdir). (Burada enerjinin hangi ilkesi söz konusudur?)
Vakumla metali buharlaştırarak kaplamanın temel prensibi budur.
Burada dikkat edilmesi gereken başka bir nokta da vakum şudur: Vakum, aluminyumu buharlaştırma işinde yardımcı olmakla birlikte başka bir amaca daha hizmet etmektedir. Vakumun içindeki havada bulunan oksijen miktarını azaltarak oksitlenme ihtimalini de en aza indirmiş olur. Böylece aluminyum için 2Al + 3O2 = Al2O3 tepkimesi engellenmiş olur. Yüksek vakum aluminyum atomlarının oksijen atomları ile birleşmesini engeller, böylece ortaya değersiz ametalik aluminyum oksit çıkmasının önüne geçilmiş olur.
Buharlaştırma metodunda akılda tutulması gereken bir diğer nokta METAL ATOMLARININ TAM OLARAK DÜZ ÇİZGİLER HALİNDE İLERLEMELERİ yani çökelmenin görüş alanında oluştuğudur.
Şekil 4’te gösterildiği gibi ton yapılamaz, atomların önüne bir engel konursa arkadaki kısım kaplanmamış olacaktır.
Doğru bir vakumla metal kaplama sürecinde buharlaştırılacak metal genellikle özel bir tungsten sargı metal eritme krozesine konur, bu düzenek cam fanusun içindedir (vakumlu kap). Doğru vakum basıncına ulaşıldığında elektrik akımı verilerek metal eritme kabı ısıtılır ve aluminyumun, altının, gümüşün ya da kullanılan diğer metalin erime noktasına ulaşılır, böylece işlem süreci başlar. Buharlaştırılan metalin buhar basıncı düşük olsa bile şaşırtıcı derecede çok sayıda metal atomu çıkar ve birkaç dakika içinde ince bir kaplama tabakası oluşur. Metal kaplanan tabaka kalınlığını kontrol etmek için bazı yollar vardır ancak bunlar buradaki konumuza dahil değildir.
Kayıt cihazları hazırlamak gibi özel durumlar haricinde vakum kaplama toplu halde metalik olmayan nesnelerin kaplanmasında çok sık tercih edilen bir yol değildir. Bunun ardındaki sebep, daha sonra yapılacak bir kaplama için aluminyum gibi ucuz bir metal temel kaplama maddesi olamaz, çünkü üzerine kaplama yapılacak ince aluminyum filmi fazla aktiftir (ders 17’de öğreneceğimiz gibi aluminyum üzerine kaplama pek çok problem yaratmaktadır). Altın ve gümüş ise temel metaller olarak çok pahalıdırlar ve bunun yanı sıra gölgelenme gibi göz önünde tutulması gereken bir başka muhtemel problem vardır.
Yine de ucuz plastik maddelerin özellikle ıvır zıvır malzemelerin kaplanmasında VAKUM KAPLAMA büyük rağbet görmektedir. (BU YOLLA YALITKAN MADDELER KADAR METALLER DE BİR BAŞKA METALLE KAPLANABİLMEKTEDİR.)
Plastik maddeler kaplanırken laklanmış ince bir tabaka, buharlaşmış metal kaplama için astar kaplama olarak önem kazanmaktadır (genellikle aluminyum kaplamada). Seri üretimde ustaca hazırlanmış askı ve tutacaklara yerleştirilen malzemeler döndürülmek suretiyle kaplanacak yüzeyin her tarafının hareket eden atomlara maruz kalması ve kaplanması sağlanabilir. Vakumlu kaplar çok büyük (bir oturma odası boyutunda) veya çok küçük (bir cam fanus boyutunda) olabilirler.
Kontrollü yapılan kaplama işlemi ile parçalara ince bir metal tabaka kaplanmıştır, parçalar çıkarılır ve üzerleri bu çok ince metal tabakasını koruyucu amaçlı, şeffaf lak tabakası ile kaplanır.
Bu işlemin nasıl yapıldığını anladığınızı düşünerek bu tür metal kaplama işleminin ayrıntısına girmeyeceğim. Daha önce de söylediğim gibi, bu başlı başına bir alandır, daha fazla detaya girmek istiyorsanız dersin sonunda verilmiş olan kaynaklardan yararlanabilirsiniz.
Konuyu bitirmeden önce bu tekniğin temel zorluklarından bahsedelim.
1. KULLANILAN VAKUM YETERİNCE DÜŞÜK DEĞİL – başka bir deyişle sistemde bir sızma vardır ya da su buharı mevcuttur – bu yüzden metal kaplama koyu ya da siyah olur. Bu genelde karşılaşılan bir zorluktur.
2. PARÇALARIN ASKIYA YANLIŞ ASILMASI YA DA KROZELERİN YANLIŞ YERLEŞTİRİLMESİ NEDENİYLE GÖLGELER OLUŞUR.
3. VAKUMLU KABA KİRLİ PARÇALAR KOYULURSA VEYA LAK ASTAR YANLIŞ KAPLANMIŞSA YAPILAN KAPLAMA YAPIŞMAYACAKTIR.
Şimdi başka bir konuya geçiyoruz.
Adezyon ve Kohezyon Nedir?
ADEZYON VE KOHEZYON
Ders 1’deki BAĞ YAPMA konusunu hatırlıyor musunuz? Hafızanızı tazelerseniz şunu hatırlayacaksınız: Metal atomlarını (iyonlarını) bir arada tutan bir tutkal görevi gören elektron bulutu, bir metal parçasını oluşturan metal atomlarının birbirleri ile bağ yapmasını sağlar.
Pozitif yüklü metal atomlarının negatif yüklü “serbest” metal atomlarını çekmesi metalleri bir arada tutan KOHEZYON kuvveti olarak adlandırılır.
Metalin içindeki her atom uniform bir elektron “bulutu” ile çevrelenmiştir. Ama yüzeyde bu böyle değildir (Bkz: şekil 1). Burada metale farklı özellikler veren, bağ yapma kapasitesine sahip metal atomları bulunmaktadır. Daha önceden öğrenmiş olduğumuz enerji terimiyle ifade edecek olursak, metal yüzeyindeki atomlar diğerlerine nazaran daha yüksek serbest enerjiye sahiptir. Her zaman olduğu gibi doğa bu enerjiyi düşürmeye çalışacaktır.
Bunu yapmanın bir yolu, yüzey alanının hacme oranını düşürmektir. Sıvı moleküllerinin hareket kaabiliyeti daha yüksek olduğu için ve kolaylıkla akış oluşabildiğinden, sıvı en küçük yüzey alanına sahip olacak şekli kendiliğinden alır. Ders 4’te de ele aldığımız üzere, sıvı damlacıkları küre şeklini alırlar ve belli bir miktardaki madde en küçük yüzey alanına sahip olur. Ancak metal atomları bu hareket kaabiliyetine sahip değildirler ve bu yüzden onlar ne olursa olsun dış şekillerini korumak zorunda kalırlar.
Bu serbest enerjiyi azaltmanın bir diğer yolu da yüzeye bağlanacak başka atomlar ya da moleküller bulmaktır. Örneğin, eğer çevrede bulunan gaz molekülleri, mesela oksijen molekülleri yüzeydeki bağ yapmamış metal atomları tarafından çekilirse, serbest yüzey enerjisini oldukça azaltan OKSİTLENME olayı meydana gelir. Ya da başka tip moleküller zayıf bağlar yapacak ve yüzeye yapışacaklardır (Van Der Waals bağları) ki bu da serbest yüzey enerjisini düşürecektir.
Eğer metalin yüzeyi temizse ve aynı tür metal atomları ile kaplanırsa, yüzey atomlarının bağ yapma istekleri giderilir ve yapışkan görevini gören elektron bulutu kaplanmış tabakanın içinde serbestçe hareket edebilir. Kaplama tabakasının yüzeye yapışma kuvveti ancak metalin kendisine bağlanma kuvveti kadar olacaktır. Aslında teorik olarak, yeni bağlanan metal atomları ve metal arasındaki bağ metalin herhangi bir yerindeki bağ kadar sağlamdır. Bağ kuvveti orijinal metalin KOHEZYON kuvvetine eşittir diyebiliriz.
Eğer yüzeye başka bir metal kaplanırsa aynı atomik kuvvetler yine iş başındadır ve kaplama esas metale, en az esas metal atomlarının arasındaki bağ kuvveti kadar bir kuvvetle bağlanır. Artık burada bahsedilen esas metal ile kaplama atomları arasındaki KOHEZYON kuvveti değil, esas metal atomları arasındaki ADEZYON kuvvetidir.
BENZER ATOMLAR ARASINDAKİ ÇEKİM KUVVETLERİ KOHEZYON KUVVETLERİ OLARAK ADLANDIRILIR. FARKLI ATOMLAR ARASINDA ÇEKİM KUVVETLERİ İSE ADEZYON KUVVETLERİ OLARAK ADLANDIRILIR.
Şimdi bir plastiğin yüzeyini ele alalım (biz burada yalıtkan olarak plastikleri alacağız, burada öne sürülen düşünceler ufak düzeltmelerle tüm yalıtkanlar için uygulanabilir). Bildiğiniz gibi plastikler organik moleküllerin (monomerlerin) bir araya gelerek oluşturduğu uzun molekül zincirlerinden (polimerlerden) meydana gelir. Bu tek molekül zincirleri güçlü KOVALENT BAĞLAR1 tarafından bir arada tutulurlar. Ayrıca zincirler birbirlerine iyonik bağlarla ya da daha zayıf olan VAN DER WAALS BAĞLARI ile çapraz bağlanmış olabilirler.
Burada akılda tutulması gereken şey, eğer serbest elektronlar mevcut ise çok az sayıda olacağıdır. Başka bir ifadeyle, tüm elektronlar kovalent ya da iyonik bağlarla bağlanmışlardır.
Şimdi plastik bir malzemenin yüzeyine ince bir metal tabakası kaplamayı denediğinizde neler olacağını göreceksiniz. İlk oluşan metal atomları tabakası kesinlikle yapışmayacaktır çünkü onların yapışmasını sağlayacak “elektron bulutu” yoktur.
Metal atomları elektronlarını paylaşacak farklı atomlar ya da moleküller aramaya başlarlar. Plastiğin normal yüzey atomları veya moleküllerinin paylaşacakları ya da ayıracakları elektronları yoktur, çünkü hepsi kovalent ya da iyonik bağlarla bağlanmışlardır. Bu durumda yüzeye yapışma olmaz.
Neyse ki – pek iyi bir yöntem olmasa da- bu problemi çözmenin bir yolu vardır. VAN DER WAALS BAĞ KUVVETLERİ. Yüzey elektronlarının bağlı olup olmaması önemli değildir, bu bağ kuvvetleri yüzeyde her zaman mevcuttur ve böylece temiz bir plastik yüzeye zayıf ve ince bir metal tabakası kaplamak mümkün olacaktır. Burada altı çizilmesi gereken temiz kelimesidir, çünkü Van Der Waals kuvvetleri bağ yapmaya başlamak için nispeten zayıftır. Bu nedenle plastik yüzey üzerinde çok ince bir yağ, gres tabakası ya da küf bırakan bir mekanizma varsa hiç yapışma olmaz.
Metalik bağ ile elde edilen bir yapışma gücünü Van Der Waals bağı ile elde edilenle kıyaslamak ilginç olacaktır. Metalik bağ: 50.000 psi. Van Der Waals bağı: 50 psi! Bu karşılaştırma doğal olarak yaklaşık değerler üzerindendir ama yine de size durum hakkında bir fikir verecektir. Van Der Waals bağı metalik bir bağ ile karşılaştırıldığında gerçekten çok düşük bir güce sahiptir, ama yine de pek çok plastik kaplama uygulamasında bu güç yeterli olacaktır. Bazılarında ise fayda sağlamaz ve bu nedenle o ilk metal tabakasını daha güçlü biçimde yapıştırmanın yollarını aramamız gerekir.
Bunu şu üç şekilde yapmak mümkündür:
1. Bir şekilde yüzeydeki kovalent bağları kopararak onları elektronlarını paylaşmaya ya da vermeye istekli hale getirin. Buna KİMYASAL BAĞ YAKLAŞIMI denir.
2. Plastik yüzeyi olabildiğince temiz hale getirin ve Van Der Waals bağlarının etkili olmasını bekleyin. Yukarıda genel olarak, pek çok örnekte görülen 50 psi değeri verilmiştir ama şartlara bağlı olarak bazı durumlarda bu değer 500 psi’ye kadar yükselebilmektedir. Buna FİZİKSEL (ya da FİZİKO-KİMYASAL) BAĞ YAKLAŞIMI denir. (Şekil 2’ye bakınız).
3. Plastiğin yüzeyini pürüzlü hale getirin ve kalitesini düşürün. Böylece ilk birkaç tabakadaki metal atomları ve arkadan gelenler yüzeye mekanik olarak tutunurlar, bu tıpkı bir dişe dolgu yapmaya benzer. Buna MEKANİK BAĞ YAKLAŞIMI denir.
Çoğu durumda bağ oluşumunun başlaması, bu üç yoldan iki ya da üçünün birlikte kullanılması halinde olur.
Kaplamanın kimyasal bağların oluşumu ile başladığı bazı durumlar olmakla birlikte, esasında çoğu durumda fiziksel ve mekanik bağların kaplamayı başlattığı ve iyi yapışma sağlayan, daha iyi kaplama yöntemleri olduğu görülmüştür. Örneğin, elektron mikroskobu ile yapılan incelemelerde kalitenin düşürülmesi ile oluşturulan mikro-oyukların, ilk metal kaplama tabakasını oluşturmada faydalı olduğu görülmüştür2.
Yalıtkanları kaplamadaki en temel problemin ne olduğunu anladığınıza göre yalıtkanları kaplamanın nedenlerini, nerede plastik yüzeylerin kullanıldığını ve plastik yüzeylerin nasıl daha iyi kaplanacağını göreceksiniz – artık satıcıların iddialarını anlayabilecek bilgi birikimine sahipsiniz.
Bu noktada yalıtkan bir yüzeye ilk metal tabakasının nasıl çökeltilebileceğini konuşacağız ve gerekli yüzey hazırlama tekniklerini sonraya bırakacağız.
İLK METAL TABAKASI
Çok önemli olan ilk tabaka metal atomları farklı yollarla yüzeye çökeltilebilir.
1. Metal atomlarını GAZ HALDEN çökeltebilirsiniz. Bunu yapabilmek için farklı birkaç yol vardır:
(a) METAL BUHARLAŞTIRMA (VAKUM KAPLAMA)3
(b) METAL PÜSKÜRTME (İYON KAPLAMA)
(c) TERMAL VE KATALİTİK ÇÖZÜNDÜRME
2. Metal atomlarını SIVI HALDEN çökeltebilirsiniz. Bunu yapabilmek için sadece bir yol vardır:
(a) ELEKTROLİZ KAPLAMA
3. Metal atomlarını KATI HALDEN çökeltebilirsiniz. Bu üç değişik yolla yapılabilir:4
(a) İnce-düzgün bölünmüş metal fırça ile kaplanabilir
(b) “ “ “ daldırılarak “
(c) “ “ “ püskürtülerek “
Gördüğünüz gibi fazlaca seçenek vardır. Bazı yöntemler diğerlerinden daha iyidir ve bazı metotlar elektro kaplama için başlangıç niteliğinde değildir.
Konuya GAZ HALDEN çökeltme yöntemleri ile başlayacağız.
1 Bu konuyu ele alırken 1. Ders’teki Bağ Yapma konusuna göz atmanızda fayda vardır.
2 G. Woldt, Trans. Inst. Metal Finishing, 47 , 236 (1969)
3 Vakum kaplama aslında biraz yanlış bir adlandırmadır. Bir şeyi hiçbir şeyle kaplayamazsınız (ya da hiçbir şeyi bir şeyle kaplayamazsınız)!
4 Aynı zamanda yayarak da kaplayabilirsiniz (ısıtma işlemi) ancak bu konu burada ele alınmayacaktır.
Yalıtkanların kaplanması nasıl yapılır, yalıtkanlar neden kaplanır, karşılaşılan sorunlar nelerdir?
YALITKANLARI KAPLAMA
Şimdi, metal kaplamanın başka bir alanı olan yalıtkanların kaplanması konusunu ele alacağız. Bu konuyla bağlantılı olarak, yalıtkan yüzeyler üzerine iletken metalik filmler kaplanması hakkında bazı ilgi çekici teknikler üzerinde de duracağız. Bu tekniklerin bazıları o kadar geniş içerikli ve iyi geliştirilmiştir ki, başlı başına özel bir ilgi alanıdır. Bu alanları daha detaylı olarak incelemek isterseniz ders sonunda verilen kaynakçalardan yararlanabilirsiniz. Burada asıl amacımız verilen filmleri başarılı biçimde, gerektiği zaman, gerektiği yerlerde üretebilmenizi sağlayacak teknikler hakkında yeterli altyapı bilgisini vermektir.
YALITKANLAR NEDEN KAPLANIR?
Derse bu soru ile başlıyoruz çünkü plastik maddeleri kaplamanın ne gibi yararları olduğunu merak etmiş olabilirsiniz. Bir takım avantajları vardır:
1. METALİ KORUMAYA YARDIMCI OLUR.
Bugün malzemelerin, özellikle de metallerin, korunması çok önemlidir ve zaman geçtikçe bu konu daha da önem kazanacaktır. Ne yazık ki doğal kaynaklar tükenmektedir. Doğal kaynakları koruyan – ve aynı zamanda fiyatları aşağıda tutan – her şey çok değerlidir.
2. YUMUŞAK MALZEMENİN ÜZERİNDE SERT BİR YÜZEY OLUŞTURUR.
Çoğu durumda plastiğin hafif bir madde oluşu büyük bir avantaj sağlar. Yeni çeşitleri daha güçlü, ve bazıları diğerlerine nazaran ısıya daha dayanıklıdır, ama hepsinin de ortak özelliği sert olmayışlarıdır. Dolayısıyla plastik yüzeylerin kaplanması iyi bir fikir gibi görünmektedir ve pek çok durumda öyledir.
3. GÜZEL,METALİK BİR GÖRÜNTÜ SAĞLAR
Pek çok kereler gösterilmiştir ki parlak ya da satine görünümlü metalik yüzeyler ürünün satılabilirliğini oldukca arttırmaktadır. İnsanlar metalin parlaklığından hoşlanırlar. Bir şekilde parlaklık ürünü daha sağlam, daha güvenilir göstermektedir.
Bu üçü, plastik üzerine kaplama yapmak istenmesinin temel gerekçeleridir. Tabii ki bunlardan başka sebepler de olabilir ancak hepsi de sonuçta bu üçü ile ilişkilidir.
KARŞILAŞILAN EN BÜYÜK SORUN
Yalıtkanları kaplarken asıl meselenin ilk yapışkan metal kaplama tabakasının elde edilmesi olduğunu anlamak için âlim olmanıza gerek yoktur.
Eğer yalıtkan yüzey üzerinde iyi bir yapışkan metal tabakası ya da filmi elde ettiyseniz gerisi gelir. Bir kere bu şekilde bir kaplama elde ettiğinizde cismi o metalle veya gerekli olan başka bir metalle kaplayabilirsiniz.
Dikkat ettiyseniz yapışma kelimesini vurguladım. Bu nokta önemli olup aşağıda açıklanacaktır.
ADEZYON VE KOHEZYON
Ders 1’deki BAĞ YAPMA konusunu hatırlıyor musunuz? Hafızanızı tazelerseniz şunu hatırlayacaksınız: Metal atomlarını (iyonlarını) bir arada tutan bir tutkal görevi gören elektron bulutu, bir metal parçasını oluşturan metal atomlarının birbirleri ile bağ yapmasını sağlar.
Pozitif yüklü metal atomlarının negatif yüklü “serbest” metal atomlarını çekmesi metalleri bir arada tutan KOHEZYON kuvveti olarak adlandırılır.
Metalin içindeki her atom uniform bir elektron “bulutu” ile çevrelenmiştir. Ama yüzeyde bu böyle değildir (Bkz: şekil 1). Burada metale farklı özellikler veren, bağ yapma kapasitesine sahip metal atomları bulunmaktadır. Daha önceden öğrenmiş olduğumuz enerji terimiyle ifade edecek olursak, metal yüzeyindeki atomlar diğerlerine nazaran daha yüksek serbest enerjiye sahiptir. Her zaman olduğu gibi doğa bu enerjiyi düşürmeye çalışacaktır.
Bunu yapmanın bir yolu, yüzey alanının hacme oranını düşürmektir. Sıvı moleküllerinin hareket kaabiliyeti daha yüksek olduğu için ve kolaylıkla akış oluşabildiğinden, sıvı en küçük yüzey alanına sahip olacak şekli kendiliğinden alır. Ders 4’te de ele aldığımız üzere, sıvı damlacıkları küre şeklini alırlar ve belli bir miktardaki madde en küçük yüzey alanına sahip olur. Ancak metal atomları bu hareket kaabiliyetine sahip değildirler ve bu yüzden onlar ne olursa olsun dış şekillerini korumak zorunda kalırlar.
Bu serbest enerjiyi azaltmanın bir diğer yolu da yüzeye bağlanacak başka atomlar ya da moleküller bulmaktır. Örneğin, eğer çevrede bulunan gaz molekülleri, mesela oksijen molekülleri yüzeydeki bağ yapmamış metal atomları tarafından çekilirse, serbest yüzey enerjisini oldukça azaltan OKSİTLENME olayı meydana gelir. Ya da başka tip moleküller zayıf bağlar yapacak ve yüzeye yapışacaklardır (Van Der Waals bağları) ki bu da serbest yüzey enerjisini düşürecektir.
Eğer metalin yüzeyi temizse ve aynı tür metal atomları ile kaplanırsa, yüzey atomlarının bağ yapma istekleri giderilir ve yapışkan görevini gören elektron bulutu kaplanmış tabakanın içinde serbestçe hareket edebilir. Kaplama tabakasının yüzeye yapışma kuvveti ancak metalin kendisine bağlanma kuvveti kadar olacaktır. Aslında teorik olarak, yeni bağlanan metal atomları ve metal arasındaki bağ metalin herhangi bir yerindeki bağ kadar sağlamdır. Bağ kuvveti orijinal metalin KOHEZYON kuvvetine eşittir diyebiliriz.
Eğer yüzeye başka bir metal kaplanırsa aynı atomik kuvvetler yine iş başındadır ve kaplama esas metale, en az esas metal atomlarının arasındaki bağ kuvveti kadar bir kuvvetle bağlanır. Artık burada bahsedilen esas metal ile kaplama atomları arasındaki KOHEZYON kuvveti değil, esas metal atomları arasındaki ADEZYON kuvvetidir.
BENZER ATOMLAR ARASINDAKİ ÇEKİM KUVVETLERİ KOHEZYON KUVVETLERİ OLARAK ADLANDIRILIR. FARKLI ATOMLAR ARASINDA ÇEKİM KUVVETLERİ İSE ADEZYON KUVVETLERİ OLARAK ADLANDIRILIR.
Şimdi bir plastiğin yüzeyini ele alalım (biz burada yalıtkan olarak plastikleri alacağız, burada öne sürülen düşünceler ufak düzeltmelerle tüm yalıtkanlar için uygulanabilir). Bildiğiniz gibi plastikler organik moleküllerin (monomerlerin) bir araya gelerek oluşturduğu uzun molekül zincirlerinden (polimerlerden) meydana gelir. Bu tek molekül zincirleri güçlü KOVALENT BAĞLAR1 tarafından bir arada tutulurlar. Ayrıca zincirler birbirlerine iyonik bağlarla ya da daha zayıf olan VAN DER WAALS BAĞLARI ile çapraz bağlanmış olabilirler.
Burada akılda tutulması gereken şey, eğer serbest elektronlar mevcut ise çok az sayıda olacağıdır. Başka bir ifadeyle, tüm elektronlar kovalent ya da iyonik bağlarla bağlanmışlardır.
Şimdi plastik bir malzemenin yüzeyine ince bir metal tabakası kaplamayı denediğinizde neler olacağını göreceksiniz. İlk oluşan metal atomları tabakası kesinlikle yapışmayacaktır çünkü onların yapışmasını sağlayacak “elektron bulutu” yoktur.
Metal atomları elektronlarını paylaşacak farklı atomlar ya da moleküller aramaya başlarlar. Plastiğin normal yüzey atomları veya moleküllerinin paylaşacakları ya da ayıracakları elektronları yoktur, çünkü hepsi kovalent ya da iyonik bağlarla bağlanmışlardır. Bu durumda yüzeye yapışma olmaz.
Neyse ki – pek iyi bir yöntem olmasa da- bu problemi çözmenin bir yolu vardır. VAN DER WAALS BAĞ KUVVETLERİ. Yüzey elektronlarının bağlı olup olmaması önemli değildir, bu bağ kuvvetleri yüzeyde her zaman mevcuttur ve böylece temiz bir plastik yüzeye zayıf ve ince bir metal tabakası kaplamak mümkün olacaktır. Burada altı çizilmesi gereken temiz kelimesidir, çünkü Van Der Waals kuvvetleri bağ yapmaya başlamak için nispeten zayıftır. Bu nedenle plastik yüzey üzerinde çok ince bir yağ, gres tabakası ya da küf bırakan bir mekanizma varsa hiç yapışma olmaz.
Metalik bağ ile elde edilen bir yapışma gücünü Van Der Waals bağı ile elde edilenle kıyaslamak ilginç olacaktır. Metalik bağ: 50.000 psi. Van Der Waals bağı: 50 psi! Bu karşılaştırma doğal olarak yaklaşık değerler üzerindendir ama yine de size durum hakkında bir fikir verecektir. Van Der Waals bağı metalik bir bağ ile karşılaştırıldığında gerçekten çok düşük bir güce sahiptir, ama yine de pek çok plastik kaplama uygulamasında bu güç yeterli olacaktır. Bazılarında ise fayda sağlamaz ve bu nedenle o ilk metal tabakasını daha güçlü biçimde yapıştırmanın yollarını aramamız gerekir.
Bunu şu üç şekilde yapmak mümkündür:
1. Bir şekilde yüzeydeki kovalent bağları kopararak onları elektronlarını paylaşmaya ya da vermeye istekli hale getirin. Buna KİMYASAL BAĞ YAKLAŞIMI denir.
2. Plastik yüzeyi olabildiğince temiz hale getirin ve Van Der Waals bağlarının etkili olmasını bekleyin. Yukarıda genel olarak, pek çok örnekte görülen 50 psi değeri verilmiştir ama şartlara bağlı olarak bazı durumlarda bu değer 500 psi’ye kadar yükselebilmektedir. Buna FİZİKSEL (ya da FİZİKO-KİMYASAL) BAĞ YAKLAŞIMI denir. (Şekil 2’ye bakınız).
3. Plastiğin yüzeyini pürüzlü hale getirin ve kalitesini düşürün. Böylece ilk birkaç tabakadaki metal atomları ve arkadan gelenler yüzeye mekanik olarak tutunurlar, bu tıpkı bir dişe dolgu yapmaya benzer. Buna MEKANİK BAĞ YAKLAŞIMI denir.
Çoğu durumda bağ oluşumunun başlaması, bu üç yoldan iki ya da üçünün birlikte kullanılması halinde olur.
Kaplamanın kimyasal bağların oluşumu ile başladığı bazı durumlar olmakla birlikte, esasında çoğu durumda fiziksel ve mekanik bağların kaplamayı başlattığı ve iyi yapışma sağlayan, daha iyi kaplama yöntemleri olduğu görülmüştür. Örneğin, elektron mikroskobu ile yapılan incelemelerde kalitenin düşürülmesi ile oluşturulan mikro-oyukların, ilk metal kaplama tabakasını oluşturmada faydalı olduğu görülmüştür2.
Şekil 2. Fiziko-Kimyasal Bağ
Yalıtkanları kaplamadaki en temel problemin ne olduğunu anladığınıza göre yalıtkanları kaplamanın nedenlerini, nerede plastik yüzeylerin kullanıldığını ve plastik yüzeylerin nasıl daha iyi kaplanacağını göreceksiniz – artık satıcıların iddialarını anlayabilecek bilgi birikimine sahipsiniz.
Bu noktada yalıtkan bir yüzeye ilk metal tabakasının nasıl çökeltilebileceğini konuşacağız ve gerekli yüzey hazırlama tekniklerini sonraya bırakacağız.
İLK METAL TABAKASI
Çok önemli olan ilk tabaka metal atomları farklı yollarla yüzeye çökeltilebilir.
1. Metal atomlarını GAZ HALDEN çökeltebilirsiniz. Bunu yapabilmek için farklı birkaç yol vardır:
(a) METAL BUHARLAŞTIRMA (VAKUM KAPLAMA)3
(b) METAL PÜSKÜRTME (İYON KAPLAMA)
(c) TERMAL VE KATALİTİK ÇÖZÜNDÜRME
2. Metal atomlarını SIVI HALDEN çökeltebilirsiniz. Bunu yapabilmek için sadece bir yol vardır:
(a) ELEKTROLİZ KAPLAMA
3. Metal atomlarını KATI HALDEN çökeltebilirsiniz. Bu üç değişik yolla yapılabilir:4
(a) İnce-düzgün bölünmüş metal fırça ile kaplanabilir
(b) “ “ “ daldırılarak “
(c) “ “ “ püskürtülerek “
Gördüğünüz gibi fazlaca seçenek vardır. Bazı yöntemler diğerlerinden daha iyidir ve bazı metotlar elektro kaplama için başlangıç niteliğinde değildir.
Konuya GAZ HALDEN çökeltme yöntemleri ile başlayacağız.
1 Bu konuyu ele alırken 1. Ders’teki Bağ Yapma konusuna göz atmanızda fayda vardır.
2 G. Woldt, Trans. Inst. Metal Finishing, 47 , 236 (1969)
3 Vakum kaplama aslında biraz yanlış bir adlandırmadır. Bir şeyi hiçbir şeyle kaplayamazsınız (ya da hiçbir şeyi bir şeyle kaplayamazsınız)!
4 Aynı zamanda yayarak da kaplayabilirsiniz (ısıtma işlemi) ancak bu konu burada ele alınmayacaktır.