Aşağıda görüldüğü gibi, üç temel rengi içeren (kırmızı yeşil mavi) beyaz bir ışık huzmesi bakır kaplama yüzeyine çarpmaktadır (Şekil 4). Bakır, kimyasal ve fiziksel doğasından dolayı mavi ve yeşil ışık dalgalarının çoğunu soğurur (aslında yüzey mavi ve yeşil ışık dalgalarının enerjisini soğurur). Göze yansıtılan beyaz ışık mavi ve yeşil renklerinden yoksundur. Bu yüzden bakır kırmızımsı bir renkte algılanır. Benzer şekilde, mavi bir camın arkasından baktığınızda her şey mavi gözükür, çünkü mavi cam yeşil ve kırmızı ışığı soğurur. BU RENGİN SOĞURULMA PRENSİBİDİR.
Başka bir deyişle bir nesneyi SOĞURMAYLA renklendirme kabaca FİLTRELEMEYE denktir; çeşitli renkleri içeren bir karışım nesnenin yüzeyi tarafından filtrelenir, geriye kalan renk içeriği yeni bir renk içeriği şeridi ve RENK oluşturur. 5. dersten görüleceği gibi renk ölçüm analizleri, atomların moleküler ve iyonik bileşimlerinin belirli dalga boylarındaki
ışıkları daha fazla soğurduğu ve bu özelliğin ortamdaki atomik bileşiklerin türünü belirlemede kullanılabileceği gerçeğine dayanır.
KARIŞMA ile RENKLENDİRME prensibinin doğası biraz daha farklıdır. Kısmen farklı frekanslarda titreşerek ses yayan iki çatalın birbirine çarptırıldığı deneyi bekli de duymuşsunuzdur. Her iki notayı da belli oranda duyarsınız, fakat belirgin olarak duyduğunuz nota ikisinden de tamamen farklıdır. Oluşan bu yeni notanın sebebi, bazı titreşimlerin birbirini nötralize etmeye ya da etkisini azaltmaya, bazılarının ise birbirinin etkisini arttırmaya eğilimli olduğu için tamamen farklı frekanslarda titreşimlerin ve bunun sonucunda tamamen farklı ses efektlerinin meydana gelmesinden kaynaklanan, DARBE FREKANSIDIR.
Ses dalgalarının “farklı derecelerde” olduğu durumda ses dalgaları arasında “faz farkı” vardır deriz, işte bu noktada darbe ortaya çıkar. Işık şeffaf bir ortamdan geçerken belli bir oranda yavaşlar (kırılma), ve farklı dalga boylarındaki ışıklar farklı oranlarda yavaşlar. Bu sebeple yüzeyin en üstünden göze yansıyan ışık ile yüzeyin en altından göze yansıyan ışık arasında hafif bir faz farkı olacaktır. Bu olay bir darbe veya karışma rengi meydana getirir.
Işık dalga veya titreşimler içeren bir radyasyon enerjisidir. Bu şekilde sarı ışık farklı bir titreşim frekansı mavi ışık farklı bir titreşim frekansındadır vb. Eğer bu farklı frekanstaki titreşimlerin birbiriyle etkileşimi sağlanabilirse, tamamen farklı bir frekansta olan ve tamamen farklı bir renk oluşumuna sebep olan bir darbe titreşimi elde edilebilir. Çok ince tabakaların kullanıldığı bazı durumlarda bu mümkündür (Bkz. Şekil 5). Çok ince bir tabakaya beyaz ışık çarptığında, ışığın bir kısmı yüzeyden göze geri yansıtılır, bir kısmı ise yüzeye nüfuz edip (kırılıp) alt tabakadan geri yansıtılır. Alt yüzeyden geri yansıyan ışık az miktarda yavaşlatıldığı için farklı bir titreşim frekansına sahip olacaktır( farklı frekanslar farklı oranlarda yavaşlatılır), ve bu ışığın dalgaları yüzeyden yansıyan ışığın dalgalarıyla birleşerek tamamen farklı frekansta bir darbe dalgası oluşturacaktır. Frekans ince tabakanın kalınlığına bağlıdır. Tabakanın kalınlığı kritik bir büyüklüktür. Eğer tabaka çok kalın ise (yüzeyin rengi diğerlerine göre daha fazla soğurulan frekanslara bağlı olacaktır) soğurmadan kaynaklanan rengi görürüz. Eğer tabaka yeterince inceyse (sadece birkaç dalga boyu kalınlığında) tabaka kalınlığına göre değişiklik gösteren bir karışma rengi görürüz. Bu darbe frekansı farklı bir ışık rengi oluşumunu sağlar ve görülen renk bu renktir.
Bir örnek verecek olursak, patentli bir işlem olan “ELEKTRO-RENKLENDİRME” de renklendirilecek yüzeyin üzerine bir bakır laktat çözeltisinden ince bir bakır tabaka kaplanır. Uygulama zamana ve akım yoğunluğuna bağlı olarak (İNCE BAKIR TABAKANIN KALINLIĞI) sarı, kırmızı derin yeşil ve mavi arasında değişik renkler elde edilebilir.
Karışma ile RENKLENDİRME prensibiyle doğada bulunan birçok güzel renk (tropikal kuşların kanatlarındaki renkler gibi)elde edilebilir.
Metal renklendirmede optikle daha fazla alakası olan birkaç prensip vardır. Bunlar: kontrast, yoğunluk ve dokudur.
KONTRAST: Sarı bir altını bakırın yanına koyduğumuzda, altını gümüşün yanında koyduğumuzda algılayacağımız sarıdan çok daha soluk bir sarı algılarız. Altın iki durumda da tamamen aynı renge sahip olmasına rağmen her iki metalin yanına konulduğunda farklı şekilde “görünür”. Bu, çok genel bir fenomendir ve optik sinirlerin daha şiddetli olan renkten daha fazla etkilendiği ve soluk renge nispeten daha zayıf bir tepki gösterdiği gerçeğine dayanır.
YOĞUNLUK: Bu, daha önce bir oda boyamış ya da hazırlamışsanız tecrübe etmiş olmanız gereken bir efekttir. Siz ve karınız bir parça boya örneğine bakıp, bu boyanın oturma odası ya da alt kattaki tuvalette ne kadar güzel görüneceğini düşünürsünüz. Bu rengi alıp denedikten sonra görürsünüz ki önceden güzel ve dinlendirici görünen renk odanızda bir kâbus rengine dönüşmüştür. Bunun sebebi rengin birçok kez yansıtılarak yüksek oranda yoğunlaşmasıdır.
Odadaki bir yüzeye çarpan ışık yansıtılarak başka bir yüzeye yönelir, buradan da diğer bir yüzeyden yansıyan ışıkla güçlenip tekrar yansır, bu işlem ışığın sizin şaşkın gözlerinize gelmesine kadar devam eder. Sonuç olarak ufak bir deneme panelindeki renk ticari bir nesnenin üzerinde o kadar da güzel gözükmeyebilir!
DOKU: Dokunun da metal renkleri üzerinde bir etkisi vardır. Parlatılmış bir nesneyle tamamen aynı renkte cilalanmış bir mat nesne, parlatılmış nesneden daima daha koyu gözükecektir. Bunun sebebi yüzeye tutulan ve her zamanki gibi yansıyarak göze ulaşması gereken ışığın yüzeyin kabalığından dolayı dağılmasıdır.
Metallerin kimyasal renklendirilmesi kimyasal tepkimelere dayanır. Bu tepkimeler büyük oranda yüzey tepkimeleridir. Bu sebeple en iyi sonuçların alınması, gereken tepkimenin kontrolüne ve renklendirilecek yüzeyin durumuna bağlıdır. Bu sebeple kullanılacak formüllere geçmeden önce aşağıdaki kuralların üzerinde biraz durmak gerekir!
(1) RENKLENDİRİLECEK MALZEME TAMAMEN TEMİZ OLMALIDIR.
Kimyasal renklendirme yüzey tepkimeleriyle yapılır. Gres tabakaları, kir veya oksit bu yüzeylerde gerekli tepkimenin oluşmasını önler ve bunun sonucunda renklendirme homojen olmaz.
(2) KİMYASAL RENKLENDİRME MADDELERİNİN KONSANTRASYONUNU ARTTIRMAK AYNI SÜREDE DAHA KOYU RENKLER OLUŞMASINA YOL AÇAR
Kimyasal bir tepkime, tepkimeye girecek maddelerin miktarı arttırılırsa, istenilen yönde daha yoğun bir şekilde gerçekleşir.
(3) RENKLENDİRME ÇÖZELTİSİNİN SICAKLIĞINI ARTTIRMAK SÜREDE DAHA KOYU RENKLER OLUŞMASINA YOL AÇAR
Genelde bir kimyasal tepkimenin hızı her on derecelik artışta ikiye katlanır (Santigrat).
(4) BANYODAKİ RENKLENDİRME İŞLEMİNİN ZAMANINI ARTTIRMAK AYNI RENGİN DAHA KOYU TONLARININ OLUŞMASINI SAĞLAR
Kimyasal bir tepkimede, zaman değişkeni önem taşır. Tepkimeye giren bir maddenin (Bu durumda malzemenin) tepkime bölgesinden çıkarıldığı andan itibaren başka bir tepkime meydana gelmez.
Metaller için renklendirme reçeteleri verirken, ilkin en sık renklendirilen metallerinkini vereceğiz.